top of page
kureyşan ocağının cem ayini ve sembolleri

Dersim’in İnanç Ağı ve İbadet Dili

Alabildiğine dağlık vadilerle parçalanmış araziye sahip olan merkezi İç Dersim (Tunceli), Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde, siyasal eksenli mezhep çatışmaları ve kaç-göç hareketleri sonucu, Alevilerin ve Alevi ocaklarının yerleşip üs edindikleri bir alan olmuştur. Devlet raporlarında denildiği gibi, şayet Yavuz’un garazı Dersim’in yalçın dağları içine girebilmiş olsaydı, Dersim bu gün farklı bir yol üzerinde olurdu (Sılan, 2010, 37).

 

Dersim ocaklarının icralarında ve Dersim halk ezgilerinde İç Dersim, ‘Dersim Kalesi’(Khela Dêsimi) olarak tanımlanır. Dersim ocaklarının önde gelenlerinden Sey Sabun ocağına mensup ve 1938 öncesinde Dersim ozanlarının piri sayılan Sey Qaji, bu tanımlamayı dizelerinde şöyle dile getirir:

 

Khela Dêsimi sero mekani                             Dersim kalesinin üstü (kutsal) mekândır

Zalım ta anoro cı keno xan u xopani.[2]           Zalim fırsat kollar, han-harabeye çevirir

 

Dağlık Dersim coğrafyası şairin de dikkat çektiği gibi adeta bir kale şeklinde, Alevi ocaklarının sığınma ve barınma alanıdır. İç Dersim’deki ocakların ibadet diliyle ilgili istatistiki bir veri olmamasına rağmen, tahminlerimizden hareketle % 75 oranında Kırmancki (Zazaca), %20 oranında Kurmanci ve % 5 kadarının da Türkçe konuştuklarını söyleyebiliriz. Dersim’de üç dilde de (Zazaca, Kurmanci ve Türkçe) ibadet yapan ocaklar mevcuttur: Kureyşan (Khuresu), Baba Mansur (Bamasur), Ağu İçen (Ağuçan), Pir Sultan, Derviş Cemal (Dewres Cemal), Sarı Saltuk, Seyit Sabun (Sey Sovın), Seyit Munzur, Seyit Kemal (Sey Kemalu), Üryan Hızır ve Cemal Abdal, Şıh Ahmet (Şıx Hemedu) ocağı. Örneğin Kureyşanlar Doğu Dersim’de Zazaca konuşurken, Ovacık-Hozat sınırlarında ikamet eden Rutan aşiretine pirlik yapan Kureyşan kolu ise Kurmanci konuşmaktadır. Dolayısıyla talipler hangi dili konuşuyorsa inanç önderleri de zamanla o dili kullanmışlardır (Gezik, 2012a, 11).

 

İç Dersim’in kadim aşiretleri Kırmancki (Zazaca) konuşup coğrafyanın kalbi durumundaki dağlık alanda meskûndurlar. Yaşanan Alevi kıyımları (Baba İlyas Hareketi, Çaldıran Savaşı, Kuyucu Murat Paşa, Şah Kulu vb.) neticesinde Kurmanc (Kırdas) kökenli aşiretler de kaç-göç hareketi ile dağlık bölgenin (İç Dersim) etek kısımlarına (Mazgirt, Pertek ve Çemişgezek) yerleşmişlerdir. Ayrıca Türk kökenli Alevi ocaklarının da iç kısımlara doğru sığındığı olmuştur. Korunma ve sığınmaya müsait Dersim bölgesi neticede üç dilden ibadet eden ocakların inanç üssü olmuştur. Hatta H.R. Tankut gibi resmi ideolojinin savunucuları bile dil ve ibadetlerdeki bu Türkçe katışığından hareketle, Dersim Zazalarının, Kürtlerden daha kolay Türkleştirilebileceğini savunmaktaydılar (Gezik, 2012b, 135).

 

İç Dersim’den dış Dersim’e doğru, hatta Amasya, Tokat, Çorum, Malatya, Maraş ve Kars gibi illere varıncaya değin bağ kurup o bölgelerdeki Alevi halkının inanç trafiğini yöneten ocaklar, büyük oranda Dersimi üs olarak tutmuşlardır (Gezik, 2012b, 63). Çok karmaşık ilişki ve inanç trafiğine[3]rağmen (Aytaş, 2010, 52) bütün inanç yolları, neticede İç Desim’e çıkmaktaydı. Bu geniş coğrafyanın yol önderliğinin tahminen yarısını (belki daha fazlasını), çok sayıdaki ocağa rağmen Kureyşan ocağı tek başına üstlenmiş ve sürdürmüştür. Sınırlarını çizmeye çalıştığımız bu kültür havzasındaki Alevi aşiretlerin büyük bölümü iç Dersim kökenlidir. Dolayısıyla Dersim ocakları bu izleği ve ilişkiyi sürdürerek, inancın yaşamasını sağlamış oluyorlardı.[4]

 

Dersim toplumu üzerine araştırma yapan fakat devletin tek ulus inşa etme anlayışının etkisiyle toplumun ibadetlerinin Türkçe yapıldığını iddia eden kişilerin[5] aksine, başta Kureyşan ocağı olmak üzere bazı Dersim ocakları ibadetlerini tamamen Kırmancki (Zazaca) icra etmişlerdir. Bununla beraber bir kısım Baba Mansurlu ve Ağuçan ocağı mensuplarının ise Kurmanci diliyle ibadet ettiklerini alan araştırmalarımızda gözlemledik. Sarı Saltık ve Pir Sultan ocaklarının ibadet dili ise Türkçedir. Buna rağmen bazı ocaklar iki veya üç dilden de ibadet icra ederler. Dersim’de birçok cem ayininde Türkçe, Kurmancı ve Zazaca dillerinin üçünde de icraya rastlanılmaktadır. İki veya tek dilden de cem icra edilip, bu tamamen ihtiyaca ve talebe göre biçimlenmektedir. Örneğin derviş, rehber ya da pir, gittiği taliplerinin konuşma ve anlaşma dilini dikkate alarak cem programını icra eder. Bazen tek kelime Türkçe bilmediği halde cemde Pir Sultan, Şah İsmail Hatayi vb. Türk Alevi-Bektaşi önderlerinin deyişlerini ve Türkçe dualarını icra eden din önderlerine rastlanır. Ancak 1938 kıyımı sonrası sürekte bir kırılma yaşanmıştır. Yaşanan göç ve okullaşma faaliyetleri ile Türkçe dili yaygınlaşmış, Türkçe ibadet dili ve repertuarı Dersim Kırklar Cemi (Ceme Qelxeru) içinde giderek önemli bir yer tutmuştur.

Kureyşan Ocağı ve Cem Ayini Sembolleri   

 

Kureyşan ocağı yoğunlukla Tunceli merkez, Mazgirt ve Nazımiye ilçelerinde meskûndur.[6] Ocak mensupları bu ilçeler dışında, özellikle Erzincan’ın Tercan ve Çayırlı ilçelerindeki köy ve mezralarda da yaygın olarak ikamet ederler. Dolayısıyla bu ocak diğer ocaklara göre tartışmasız daha yaygın bir alanda meskûn ve daha geniş bir ilişki ağına sahiptir. İnanç trafiğinin muhtemelen yarısını kontrol ettiği gibi, cem icrasındaki ibadet dili (Kırmancki/Zazaca), repertuarı, trans hali, ateşle ilişkisi, kehanetleri ve diğer bazı inanç pratikleri ile de bölgenin diğer Alevi ocaklarından farklı karakteristiktedir.

 

İş mevsimi olmayan kışın karlı ve uzun gecelerine Kureyşan ocağının pir, rehber ve dervişleri cem ritüelleri ile hükmederler. Kureyşanlı seyitler yer ve gök kültlerine oldukça önem verirler. Kutsal dağ, su, gölet, ağaç ve atalar kültü bu ocakzadelerin vazgeçilmez çağrılı sembollerdir. Kureyşan ocağının serçeşmesi Kureyş (Khures)[7] ve oğlu Düzgün (Duzgı)[8] hakkındaki öykü, başka öykülemelerle beraber esrarengiz atmosferde aktarılır. Cem ritüelinde bu mitolojik öykünün perdeleri trans halinde bir bir açılarak, cem atmosferine süreklilik ve canlılık sağlanır. Örnegin Wayır (Sahip)[9], Kureyş’in Yatırı (Hewsê Khureşi)[10], Kureyş’in Kartalları (Heliyê Khureşi)[11], Kureyş’in Kurtları (Verğê Khureşi)[12], Kureyş’in Hurisi (Horiya Khureşi)[13], Kureyş’in Genci (Xorte Khureşi) ve Kureyş’in Nazlısı (Nazlüyê Khureşi)[14], Kureyş’in girdiği Bağin Fırını[15], Kureyş-Baba Mansur efsanesi[16], Düzgün’ün Topları[17], Doru At (Ostoro Taê Qımeti)[18] vb. öykü, anlatı ve şahsiyetler cemde bir bir anlatılır, anılır ve çağrılır.

Kureyşanların farklı ve özgün olan bu kutsallarına ve kerametlerine karşı diğer Dersim Alevi ocaklarının saygısı vardır. Pirlik ve rehberlik postunda oturan Kureyşanlara, onlardan daha üst mürşitlik postunda oturan ocak seyitleri ve talipleri de saygı gösterirler ve bunu ‘siz keramet sahibisiniz’ diyerek itiraf ederler. Örneğin Mürşit ocağından olan Dersim’in büyük şairi Sey Qaji bile bir manisinde Kureyşan kutsalı Düzgün’e olan saygı ve temennisini şöyle dile getirir (Cengiz, 2010: 263):

 

Ya Duzgın’e mıne kemeri                           Ey kayadaki Düzgün’üm

Ezo amu vere berteng u çeveri                  Kalkıp kapına kadar geldim

Qome hora vaze xeverade xêri                  Halkına hayırlı bir haber söyle

Esmo sewi çha ma sero biye seri.             Geceler neden bize yıl oldu?

 

 

Kırklar Cemi[19] (Cemê Haqıye/Cemê Qelxeru)

Bu cem iki kısımdan oluşur; Görgü ve İbadet-Muhabbet Cemi. Görgü cemini mutlaka pir ve rehber yürütür.[20] Dervişler görgü cemi yapmazlar ve sadece kısa süren ibadet-muhabbet cemi yaparak kehanet gösterirler. Kırklar Cemi dışında ayrıca Tarık Çıkartma/Evliya Çıkartma (Tarıq Vetene) adı altında yılda en az bir kez ve genellikle kış aylarına denk düşecek şekilde yapılan cem de vardır. Yine Tarık Cemi (İkrar verme/Musahip Olma) adı altında bir cem daha yapılır ki bu sadece musahip ikrarı, ahiret kardeşliği ikrarını verenler için yapılır. Diğer bir cem türü de Düşkün Kaldırma Cemidir. Görgü Ceminde, Mansur’un darına kaldırılan ve düşkün ilan edilip lokması, niyazı, kurbanı, selamı alınmayan, hayvanı köy hayvanına katılmayan insanların, bir dönem sonra pişman olup topluma yeniden dönmesi için yapılan bir cem türüdür.[21]

 

Yedi sekiz saat kadar devam eden normal cem ritüelinin görgü kısmına ‘Yer Söyleme’ (Ca Vatene) de denir. Görgü Cemi aynı zamanda bir hukukun icrası, yargılama cemidir. 1938 yılına kadar davalar devlet mahkemelerinde pek nadir götürülürdü. Resmi mahkemelere gidenler ‘Pirin, rehberin ve mürşidin var. Neden davanı Ömer-Osman’ın mahkemelerine götürüyorsun?’ diye sorgulanır ve ayıplanırdı. Bu duruma bir örnek vermek mümkündür. Örneğin şair ve seyit Sey Qaji (1860-1936)’nin dizelerinde, aralarındaki bir sorunu mahkemeye taşıyan Bertal Efendi’nin kınandığını görmekteyiz (Cengiz, 2010: 244).

 

Ero Bertê Alê Gulavi                                                  Bıre Bertê Alê Gulavi

Mırê ama hepışiye                                                     Bana hapis cezası gelmiş

Tu vurno torê Kırmanciye                                       Sen Kırmanciye’nin töresini değiştirdin

Mı va; ‘dewa ho ra pir u rayverê ho verfiye         Dedim; ‘davanı pir ve rehberine götür

Mınê kokımi era ra u welağu mefiye                     Ben yaşlıyı yol-yolaklara düşürme’

 

Aynı şair yine aynı konuya ilişkin olarak Welat Welat adlı deyişinde şunu da belirtir:

 

Ey dewa ho da ra Omer u Osmani                        O davasını Ömer-Osmana vermiş

Mı dewa ho da ra bakıl Duzgın’i                           Ben davamı Baba Düzgün’e verdim

 

Ömer ve Osman’ın mahkemesinden kasıt, resmi mahkemelerdir. Kendisinin davasını verdiği Düzgün Baba ise pir ve rehberin yürüttüğü Hakikat Cemidir. Ya da işi Düzgün’e havale edip mahşeri adaleti beklemektir. Adalet dağıtıcısı, çağrılan Düzgün Baba’dır.

 

Bir nevi halk mahkemesi işlevi görmekteydi görgü cemleri. Bu cemde evvela küskünler ve dargınlar, cemin ilk kısmında davalı-davacı olarak pir tarafından Ehl-i Cemaatin huzurunda, Mansur’un darına kaldırılarak sorgulanırdı. Davalı ve davacıya pir şu kıstası hatırlatarak sorguya alırdı (Cengiz, 2010: 264):

 

Verê to yaro, peê to Zılfeqaro                              Önün yardır, ardın Zülfükardır

To çı diyo, çı hesno ey vaze                                  Ne duydun ve işittinse onu söyle

Yısu guna horê dêndaro                                        İnsan günahına borçludur.

 

Davalı ve davacı cemaat huzurunda karşılıklı olarak sorunlarını anlatırlardı. Cem yürüten kişi bu izahat karşısında cemde oturan cemaatten kadın erkek, genç yaşlı her kese söz hakkı vererek, davalı ve davacı hakkında ne düşündüklerini sorar. Her kes düşüncesini dile getirir ve davalı ile davacıdan da cevap alındıktan sonra son sözü görgü cemini yürüten alır. Toparlayıcı son sözünü söyler. Eğer buna da cemaatten bir itiraz yoksa cem yürütenin bu son sözü karar olmuş olur. Böylelikle görgü kısmı barışma, feragat etme ya da cezai durumla biter. Ceza eğer maddi ise alınan mal ve paranın iadesi ile biter. Manevi ise cem ve cemaat ortamından dışarı çıkartılarak sonuçlanır. Bu geçici dışlama cezasıdır. Şayet ırz düşmanlığı, ikrara ihanet vb. ağır bir suç ise düşkünlük cezasıyla neticelenir ki bu kişiyi toplumdan dışlama ve tecrit cezasıdır. Bu tür mahkeme niteliğindeki cemler genellikle ayrı yapılır çünkü bu cemler uzun, yorucu ve Kırklar Cemi atmosferini değiştirir niteliktedir. Kırklar Ceminin görgü kısmında sorun varsa, söz konusu yöntemle çözülür.

[1] Hakikat Cemi; Alevilikte dört kapı olarak bilinen Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat kapılarından sonuncusunu, yani “gerçeklerin ışığı ile insanın kendinden geçip Tanrısı ile kendisi arasında perdeleri ve uzaklıkları kaldırıp gizin gizine erdiği” ayindir (Birdoğan, 2013: 274). Bir Alevi ereni olan Başköylü Hasan Efendi ise bu konuda şöyle demektedir; “Cem hakikattir, hakikat da Fatıma’dır; şeriat, tarikat, marifet Allah, Muhammed, Ali’dir. Bunların cem evlerine Kırklar Cemi diyorlar. Bunların cem evlerine hiçbir fuşku fücur, fesatlıklar giremez. İbadet eden bazı cem evlerinde affedenler vardır. Af ede ede şimdi zülumat içerisindeyiz. Affedenler hak sahiplerinin haklarını iptal ettiler ve böylece hak batıl oldu, batıl da hak oldu… Kanun cezadır ve kanunda af yoktur. Affedenlerin devri tamam olmaktadır, şimdi sıra hakikat devrindedir.” (Başköylü Seyyid Hasan Efendi, 2007: 104). Her iki kaynakta da açıkça belirtildiği üzere Hakikat Cemi, gerçeklere ulaşmak için insanın Tanrısıyla hemhal olduğu ev tüm perdelerin kaldırıldığı ayindir.

[2] İcra: Daimi Cengiz, ‘Sevda ve Kavga Ezgilerinde Dersim’ albümü, ‘Duzgı’ adlı ezgi, Almanya, 1993

[3] İç Desim’den sözünü ettiğimiz Dış Dersim kültür havzasına göç, sürgün vb. nedenlerle gitmiş olan pir, rehber ve talipler, yerleşimdeki git-gellere rağmen inanç izleklerini sürdürmüşlerdir. Bu izlek çok karmaşıktır. Örneğin İç Dersim’den Sivas ve Varto’ya bir pir veya rehber, talip ziyaretine gittiği gibi tersi de mümkündür. Kim kimimin piri ve rehberidir? Sorusunun, şayet izlek ve inanç trafiği iyi incelenmezse, cevaplaması hayli güçtür.

[4] Muş ve Bingöl illerindeki Aleviler üzerinde alan araştırması yapan Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’nden Alemdar Yalçın ve ekibinin de yaptığı görüşmelerden, o bölgedeki yol önderlerinin Dersim kökenli oldukları sonucu açıkça görülmektedir. Bkz. Aytaş, 2010

[5] Bunlara örnek olarak Ali Kemali’yi verebiliriz. Bkz. Ali Kemali, s.211

[6] Bu Aşiretin ilk yerleşim yeri Nazımiye yakınındaki Düzgün Dağı etekleri olmasına rağmen neredeyse Ovacıktan Erzurum’a kadar her tarafa yayılmışlardır. Bunu Cumhuriyetin ilk yıllarındaki askeri istihbarat raporlarında da görebiliyoruz. Bkz. Sılan, s.112-114. Çünkü aşiret diğer aşiretlere nazaran kökleri Selçuklu dönemine kadar giden bir yapıya sahiptir. Bkz. Aytaş, s.106. Hatta bunun bir kolunun da Adıyaman’da olduğu rivayet edilir. Bkz. Gezik 2012a, s.11

[7] Khureys (Kureyş): Kureyşan Ocağının sahibi. Ateşe girip keramet gösteren Kureyş’in yatırı (Hews) Nazımiye ilçesi Dewa Khuresu (Bostanlı) köyündedir.

[8]Duzgı (Düzgün): Efsaneye göre Kureyş’in oğlu olup Düzgün (Duzgı) Dağı’nda sır olmuştur.

[9] Wayır (Sahip): Her şeye sahip ve kadir olan tanrı kastedilir. Bu Kureyşanlılarda aynı zamanda Kureyş’tir. Cemde, trans halinde Wayir çağrılır. İslam öncesi inancı da dile getirir. Dersim’de her şeyin ayrı bir tanrısı vardır; dağların, suların, göğün, komşuluk vb.

[10] Hewsê Khureşi (Kureyş’ın mezarı): Nazımiye Bostanlı köyünde olan yatırıdır (Hews).

[11] Heliyê Khureşi(Kureyş’in Kartalı): Kureyş’e dair efsanede O’nun iki kartalı vardır. Bu kartallar hayırlı haberin habercisi ve kılavuz rölündedir. Batından (Batıni) haber getirirler. Dar yerine tez ulaşırlar. Efsanede, Bağin fırınındaki kızgın alevlerden Kureyşi, kanatlarını çırparak O’nun sakallarının buz tutmasına yol açarak kurtaran da bu kartallardır. Yazıdaki 4 nr. Mursaê Dewreşi perdesine bkz.

[12] Vergê Khureşi (Kureyşin kurtları): Kureyş efsanesinde beyaz ve gerdanı kırmızı kaytanlı iki kurt da kılavuz rölündedir. Efsaneye göre bu kurtlar, gömülmeyip bir kavak ağacının altına bırakılan Kureyşanlıların ölülerini alıp götürmekteydi. Bu durum yedi nesil sonra bozulmuş ve kurtlar tarafından alınmayan ölüler defnedilmeye başlanmıştır.

[13] Horiya Kureşi (Kureyş’in hurisi): Efsanede genç bir kız Kureyş’in kılavuz meleklerindendir. Bazen Kureyş yerine O gözükür. hayırlı haber getirir. Derviş Dıl ile ikrar tuttuğuna da inanılır.

[14] Xortê Khureşi/Nazlüye Khureşi (Kureyş’in genci): Efsanede kılavuz rölünde Kureyş’in genci de yer alır. Genellikle mihrabdadır.

[15] Fırına Bağıni (Bağin Fırını): Efsanede keramet ve kehanet gösteren Kureyş, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından Nazımıye-Karakoçan sınırında bulunan Bağin kalesindeki fırına atılır.

[16] Kureyş ve Baba Mansur Efsanesi: Kureyş ayıya biner ve yılanı kamçı yapıp ayıyı yürütür. Baba Mansur ise duvarı yürütür. Efsanede, birbirleri ile karşılaşan bu zatlardan canlıyı yürüten Kureyş, cansız duvarı yürüten Baba Mansur’un eline gider. Böylece Khureyş pir, Baba Mansur da mürşid postuna nail olur.

[17] Topê Duzgını (Düzgün’ün topları): Efsanede Düzgün’ün topları vardır. Bunları zulüm yapan kişiye fırlatır.

[18]Ostoro taê Qımeti (Doru at): Düzgün’ün kır/doru atı vardır. Hz. Ali’nin dündülü gibi. Düzgün’ü dar yerine tez vardırır. Belaları savuşturur.

[19] Kırklar Cemi: Rivayete göre içinde Hz. Ali’nin de bulunduğu ve Hz. Muhammed’in sonradan katıldığı bir ulular meclisidir. Alevilerce Muhammed’in mıraca çıkması ile ilişkilendirilen, ulular meclisi olup, menkıbevi ve derin sembolik anlamı olan ritüeldir. İcra ettikleri Ayın-ı Cem’in burdan kalma olduğuna inanırlar.

[20] Görgü Ceminin nasıl yapıldığına dair Bkz. Vaktidolu, s.88

[21] Hangi hallerde kişinin düşkün ilan edildiği ve buna karşı yaptırımların neler olduğu hakkında geniş bilgi için bkz. Birdoğan, s.223-239

Kaynak: Tunceli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – 5. sayı

Not: Bu makale 5 bölüm olarak Dersimnews.com’da yayınlanacaktır.

bottom of page