Derviş Baba Türbesi
Kureyşan Ocağına Mensup Bir Evliya DERVİŞ BABA
Ey Talip, Verdiğimiz En Büyük Savaş Cehaletledir. Biz Kürt Alevisi Değil , Türk Alevisi Değil Sadece Ve Sadece ALEVÎ Diyoruz. | Dermanî
Dört Kapı Kırk Makam Öğretisi
Alevi İnancının vazgeçilmez ve değiştirilemez temel ilkeleri ve kendilerine özgü yasaları vardır.
Aleviliğin özünü oluşturan bu temel ilke ve yasalar, insanlara yol gösterici ve yönlendirici olmuştur.
Tarihe baktığımızda Aleviler, değişik dönemlerde yüzlerce toplu katliama maruz kalmışlardır.
Hem Alevileri hem de Aleviliği asimilasyon yolu ile bitirmeye çalışmışlardır. II. Mahmut döneminde
uygulamaya konulan Alevi tekkelerine Nakşibendi tarikatına ait kişilerin yerleştirilmesi,
bunun en iyi örneklerinden birisidir. Bu Kişiler; Aleviliği farklı ve yanlış tanıtıp,
Alevi halkının kafalarını karıştırarak, farklı düşünceler yaratmışlardır.
Aleviler; bu asimilasyon hareketlerine karşı, kendi ilke ve yasalarını dışarıya karşı hem korumuş
hem de gizlemişlerdir. Gizli tutulamayan veya kendini gizleyemeyen Aleviler baskılara maruz kaldılar;
gelenek ve erkânlarına yabancılaştılar. Kendilerini Alevi olarak görmelerine rağmen,
savundukları düşünceler Aleviliğin gerisinde kaldı veya Alevilik-Bektaşilikle bir ilişkisi
kalmadı. Günümüz şartlarında Alevi inancının temel ilkelerini yaşatmak ve yürütmek son derece çetin olduğunu görmekteyiz. Belli eğitim aşamalarından geçmemiş, kendini bireysel olarak geliştirememiş kişiler; Alevi inancının temel ilkerini kavrayabilmesi zorlaşmıştır. Geçmişte Alevi inancı; kendini yetiştirmiş bireylere belli bir hiyerarşik düzen içinde aktarılırdı. Alevi inancının sırları, bu sırları bilmeye hazır olanlara ve taşımaya ehil olanlara, kişilerin donanımları ve yeterlilikleri oranında aktarılırdı. Alevilik-Bektaşilik her isteyene açılmaz; sır perdeleri ancak merak eden, istek
duyan çaba sarf edenlerin önüne açılırdı
Bu sırların ve inanışın sıkı sıkıya korunması, sırların ve inanç esaslarının sadece bu sırrı elde etmek için dört kapı (derece) ve kırk basamaktan geçen ve bu uğurda çaba, emek ve zaman harcayanlara verilmesi, binlerce yıl
boyunca bu inanışın korunmasında etkili olmuştur.
Binbir emekle bu sırra erişenler hem bu sırrın kıymetini bildiler hem de bu
inanışı yücelttiler.
Bu olgu – yani sırların herkese anlatılmaması – zamanla inançta zayıf yönler
de oluşturdu. Kendi kişi ve kitleleri tarafından anlaşılmaz oldu. Sırlar ve
İnanışın temelleri sonraki kuşaklara aktarılamadan teker teker kaybolmaya
başladı. Alevilik-Bektaşilik giderek Şeriat derecesindeki bilgilerle tanımlanmaya
başlandı.
Geniş Alevi Kitleleri, Aleviliği dışarıya karşı korumak için kabul etmiş
göründüğü Şeriat mertebesinin söylemlerini, kendi İnançları olarak kabul etme
noktasına geldi…
Aleviliğin temel ilke ve yasalarını tekrar ele alıp, anlamlarını yorumlamamız ve
hayata geçirmenin yollarını aramız zaruri olmuştur. Yoksa; günümüzdeki
asimilasyon hareketine gerici ve yobaz teorilerin egemenliğine yenik düşeriz.
Günümüz şartlarında Alevi anne-babadan doğmuş olmak yetmiyor
- yola girmek
- İkrar vermek
- Müsahip edinmek
gerekli oluyor. Alevi anne-babadan doğan bir kişi bir rehber/pir/dede eşliğinde
İkrar Cem'inde ikrar vererek yola girmeli ve talip olmalı. İkrar verip yola giren
Alevi, bütün yaşamı boyunca Alevi inanışının disiplinine uyarak yaşantısını
sürdürmeli.
Yola kabul edilen kişi Alevi yolu içinde inanışın aslına ulaşmak için dört
kapıdan (dereceden) geçmeli. Bu Kapılar
- Şeriat Kapısı
- Tarikat Kapısı
- Marifet Kapısı
- Hakikat Kapısı'dır
Her kapının 10 Makamı (basamağı) vardır. Bu kapılar bir bakıma "Sır
Perdeleri" gibidir.
Alevi insanının hedefi, amacı: Alevi Sırr-ı Hakikatine erişmesi için bu dört
kapıdan ve 40 makamdan geçmesi gerekmektedir. Hakikat kapısının 10.
makamında kişi, Sırr-ı Hakikate erişir. Bu makamda kişi "Yaradan içinde
erimesi" halindedir…
Dört Kapı Kırk Makam
Dört Kapı Kırk Makam öğretisi özünde; kişinin derece derece ahlaklanarak, iç
temizliğine kavuşması, yükselip yücelmesi ve olgunluğa ulaşıp kamil bir insan
olarak topluma hizmeti amaçlayan bir inanç/düşüncedir.
Dört kapının dördünün’de kendine özgü kuralları bulunmakta. Dört kapının’da
kaynağı birdir; dört kapı dört Alem'e denk düşer. Kırk makamın onu şeriat; onu
tarikat; onu marifet ve onu hakikat’dir.
Yol ehli dört kapıya bağlı kırk makamdan geçerek Hakk'a ulaşır; bu sırada
şeriat gemisene biner; tarikat denizi'ne açılır; marifet dalgıcı olur ve hakikat
inci'sini bulur.
Bu nedenle tarikat yolcusu inançta düşüncede amacına ulaşabilmek için
şeriatın koşullarını yerine getirmek; tarikatın içinde olmak; marifetten
ayrılmamak ve sürekli hakikati arar olmak durumundadır.
Alevilik-Bektaşilikte çok önemli olan Kamil İnsan ve Tanrı'nın insanda
görünmesi düşünceleri, temelde yine ahlak'ı ifade eder. İnsanın; Tanrı'yı, Tanrı
katından seyredebilir hale gelmesi, tanrısallaşması, belirli bir ahlaksal
olgunluğa ulaşıp, erdem sahibi olması anlamındadır. Amaç Kamil İnsan
olmaktır.
Şeriat Kapısı:
Dört Kapı Kırk Makam üzerine kurulu Alevilik-Bektaşilikte, ilk kapı ve buna
bağlı on makam, şeriat kapısıdır. Ancak buradaki şeriatın, Ortodoks
İslamlıktaki şeriatla hiçbir ilişkisi yoktur. Alevi şeriatı kısaca 'yol erkânı' olarak
açıklanabilinir. Yol bilgisine, yol ilke ve kurallarına uygun davranıştır.
Her toplum kendi içinde toplumsal yaşamı imkanlı kılabilmek için bir adalet
mekanızması geliştirmiştir. Hukuk kuralları, toplumdan topluma farklılıklar
içerir. En esneğinden en katı kurallara kadar uzanır. Modern toplumlarda ise
adaleti hukuk sistemi ve mahkemeleri sağlar. Bu sistemlerde amaç suçluyu
cezalandırmaktır.
Alevilik-Bektaşilikte halk mahkemelerinin yapıldığı cemlerde toplumsal adalet
sağlanmıştır. Paylaşım, bölüşüm, yargının, beraberliğin en güzel örneği olan
cemler, aynı zamanda, adalet sisteminin en gelişmiş örneklerinden biridir.
Alevi hukukunda amaç, kişiyi irşad ederek işlediği suçu birdaha işlememesini
sağlamaktır. Yani suça sebebiyet veren şartları ortadan kaldırmak, bireyi
topluma kazandırmak, irşat ederek aydınlatmak, ve toplumsal yanını
güçlendirerek, sihatlı bir benlik kazandırmaktır.
Alevi gelenek ve göreneklerini; yani Alevi şeriatını incelediğimizde temelinde
tasavvuf ve bilgelik yattığını görürüz. Cem erkânı, Musahiplik, tevella teberra,
Semah, ocakların ulularının ziyareti, Muharrem matemi, lokma dağıtmak gibi
ilke ve unsurlar bunun açık örnekleridir.
Şeriat kapısındaki insanın henüz can gözü-kalp gözü açılmamıştır; henüz
onun farkında değildir. İnsan kendisine düşünce olarak ne verilmişse onu alır.
Varlığı şekilden ibaret sanır. Yüzeysel algılar, şekiller ve renklerin gerisindeki
özü göremez. Algı dünyası beş duyu organının sınırlarını aşmaz. Ne duygu ve
ruh yönünden, ne de bilgi yönünden bir olgunluğa ermemiştir.
Kişinin dünya içinde karşılaştığı olaylar, yaşadığı tecrübeler, ya da karşılaştığı
kişiler şeriat kapısındaki kişinin olgunlaşmasına yol açar. Kişi sonunda şeriatın
yetersizliğini ve darlığını anlar.
Hayatın anlamını ve kendi varlık sebebi üzerinde derinden derine düşünmeye
başlayan şeriat ehli, zahiri dünyanın kendisini tatmin etmediğini anlar. Artık
şeriat elbisesi kendisine dar gelmeye başlar. O, görünen ve beş duyu
organıyla algılanan dünyanın sınırlılığını anlar. Görünenin arkasındaki
görünmeyeni; dışı değil içi, şekli değil özü aramaya başlar. Ancak nerden
başlaması gerektiğini bilemez.
Tasavvufa göre kendi kendine irşad olmak yani manevi ve ruhi açıdan
aydınlanmak çok zordur. Bir ustaya yani pire bağlanması en doğru ve emin
yoldur. Pirin temel özelliği irşad edici olmasıdır. Sadece gönül gözündeki
perdenin kalkmış olması yeterli değildir. İrşad edebilmek, yani ona hakikatı
tattırmak özel bir kabiliyet ister. Hünkar Bektaşi Veli bir sözünde ‘ilimle
gidilmeyen yolun sonu karanlıktır’ der. Başka bir sözünde şöyle der. ‘Mürşit
ilimdir’. Fakat bu ilim okuyarak elde edilmez. İçsel ve ruhi yaşantı vasıtasıyla
elde edilen bilgidir.
Şeriat kapısındaki kişi aradığı soruların cevabını bulmak ve aydınlığa giden
yolu aralamak için kendisine bir pir bulur. Şeriat kapısındaki kişi, ruhsal
dünyası henüz karanlıkta olduğu için kendisine uygun birini seçmekte
zorlanacaktır. Ancak pirlik makamına gelmiş bir usta kendisine gelen her talibi
irşad edebilme yeteneğine sahiptir. Kişi bu arayışlar süresinde yeterli çabayı
ve azmi gösterirse, eninde sonunda kendisine uygun bir yolgösterici usta-pir
bulur. Bu aşamada, kişi şeriatı yavaş yavaş aşarken kendisini tarikat
makamına doğru ilerlemiş olarak bulur. Köklü bir ruhsal tekamülden geçerek –
yani olgunlaşarak ve kendini geliştirerek - Hakka ulaşma gerçeğini görür.
Kendisi için artık yeni bir doğumun başlamak üzere olduğunu anlar. Daha
önceki doğumu ‘kanbağı vasıtasıyla doğmak’ olarak görür ve bu ikinci
doğumun manevi-ruhi bir doğum olacağının bilincine varır. Ve sonu gelmez
ruhi yolculuklarda ve içsel yaşantıda kendisine yol gösterecek olan bir usta
aramaya başlar.
Şeriat Kapısı Makamları:
İlim yapmak,
iş veya meslek sahibi olmak,
helal kazanç sağlamak,
nikâh kıyıp dünya evine girmek,
iman edip ibadetini bilmek,
cemaate uymak,
temiz giyip,
temiz yemek,
şefkatli ve hoşgörülü olmak,
şerden uzak olup doğruya yönelmek.
Tarikat Kapısı:
Dört Kapı Kırk Makam inanç ve felsefesinde ruhsal tekamülün ikinci kapısı
olan Tarikat Kapısı, 'ikrar verip bir yola girme' kapısıdır. Bu kapıda yola girmek
için pir talibi olgunluk derecesini ölçmek için bir imtihana tabii tutar. Bu imtihan
çeşitli biçimlerde olabilir. Kişi bu imtihanı başarırsa, o zaman tarikata (yola)
alınır.
Tarikat piri tarikata bağlanmak isteyen talibi sözlü olarak uyarır. 'Gelme gelme,
gelirsen dönme, gelenin malı dönenin canı. Bu yol ateşten gömlek, demirden
leblebidir; bu yola girmeye karar vermeden önce bir daha düşün' diye talibi
uyarır.
Tarikat kapısını, bir kendini arama, özünü bulma, kısacası bir içe kapanma
kapısı olarakta tanımlayabiliriz. Kişi (bu mertebede) pirinin yardımıyla hayatın
ve eşyanın zahiri yüzünü bırakarak batîni yüzüne döner.
Hünkar Bektaşi Veli’nin ‘Hararet nardadır saçta değildir, akıl baştadır taçta
değildir, her ne arar isen kendinde ara, Kudüs‘te, Mekke’de, Hacc’da değildir’
sözleri tarikat kapısındaki bireyin iç dünyasına ışık tutar.
Yol ehli kişi; ustasına yani Mürşidi Kamile kendi rızalığıyla teslim olur ve ser
verip tarikat sırlarını kimseye açmaz, sağlam bir Tarikat disiplini ile eğitimini
görür ve kendisinde höşgörü, engin gönüllülük, merhamet, sevgi ve adalet gibi
temel değerleri özümleştirir (içselleştirir).
Tarikat kapısında olan bir talip, bütün insanlığı bir aile gibi görür. Zahiri
farklılıkları aşmış, bunları aynı özün birer yansımaları olarak görmüş, insanı
insanın aynası bilmiş, bir bilgelik ışığını yakalamış olan tarikat ehli, kendini
bilmeye başladığı nisbette içdünyası aydınlanır ve ilahi aşka yaklaşır. Tarikat
kul hakkının sorulduğu kapıdır. Bu kapıya kul hakkı ile girilmez. Tarikat ikrar
verip musahip tutulmasıdır.
Musahipler, hayatın her alanında bir birinin yardımına koşar ve çıktıları ortak
yolculukta birbirinin aynası olurlar. Bir çeşit ailesel komün (sosyal) anlamına da
gelen musahiplik, dayanışmanın, yardımlaşmanın ve bölüşümcülüğün en
güzel örneğidir. Sevinçleri, mutlulukları, güzellikleri olduğu kadar acıları,
zorlukları da paylaşırlar.
Mürşit tarikat kapısındaki talibinin özündeki ilahi aşkı tutuşturmuşsa artık talip
yavaş yavaş marifet makamına gelmekte demektir. Yaşantısında edindiği
tecrübe ve ilimi sergileme, marifetini gösterme aşamasına gelmiştir.
Tarikat makamları: eline, diline, beline sahip olmak; mürşide ikrar verip talip
olmak, musahip olmak, hak yoluna hizmet vermek, yaratılanı yaradandan
ötürü sevmek, kul hakkı yememek, hak kelamı dinlemek, iman edip vefalı
olmak, kendini özünü tanımak, nefsine uymamak.
Marifet Kapısı:
Marifet kapısı, ilahi-aşkın dervişin gönlünde tutuştuğu, ve Kamil İnsan
mertebesine kadar kendisine mürşitlik edeceği ruhi ve manevi bir tekamül
aşamasıdır. Bu aşamadaki insana derviş denir. Marifet, Hakkı kendi özünde
bulmaktır. Bu mertebeye gelmiş kişi neye yönelirse o alanda başarı elde eder.
Eğer zahiri ilimlere verirse kendini öğrenme aşkıyla bir alim olabir, batını
ilimlere verir dervişlik yolunda ilerlerse bir mürşidi kamil olup insanları irşat
edebilir. Marifet Kapısı bir nevi dünya hayatında ikinci doğum demektir. Birinci
doğum olan şeriat, bir kan yoluyla doğumdur.
Marifet Kapısı Makamları: Tanrısal sırlara erişmek; duygu ve düşüncede,
ilimde en yüce düzeye ulaşmaktır.
Marifet makamları;
ilmi ledünden haberdar olmak,
tarikata aldığı edeple yeni nesli ahlaklı yetiştirmek,
öğrendiği bilgiyi geleceğe aktarmak,
insanlığa faydalı olacak,
yenilikler yapmak,
engin olmak,
tüm alemle barışık olmak,
kanaatkâr olmak,
sabırlı olmak,
malını hak yolunda
harcamak,
ahde vefa etmek, özünü yar eylemek.
Sırrı Hakikat Kapısı:
Dört Kapı Kırk Makam öğretisinin son kapısı olan Sırrı Hakikat Kapısı, 'Tanrıyı
kendi özünde bulma' makamıdır. Bu kapıda, gönül gözünü perdeleyen
perdeler bir bir açılmış, hakkı da batını ve zahiri dünyayı da görür olmuştur. Bir
insana baktığında onun bulunduğu makamın derecesini hemen anlar vaziyete
gelmiştir. Hallacı Mansur'un ‚'Enel Hak' diye seslendiği kemalet makamıdır.
Bu kapıdaki insan, varlığın sürekli bir tekamül içerisinde olduğunu anlar.
Kalıplaşmış dinlerdeki ceza, yargı, cennet, cehennem, sırat köprüsü gibi
kavramlar farklı anlamlar taşır.
Eğer kişi tekamülünü tamamlamak yerine nefsani dünyanın karanlığına
batmış, hayatın cezbesinden ve varoluşun sonsuz deviniminden habersiz
yaşıyorsa, cehennemi; gönül gözü açılıp, ruhu aydınlık ve esenlikle dolu
yaşıyorsa cenneti dünyada yaşıyor demektir
Bu Kapıya erişmiş insan, yüzünü nereye dönerse Allahın varlığı ile karşılaşır.
Tüm varlık, Allahın çeşitli mertebelerde tecelli etmesinden ibarettir. Onun
tecellisi dışında esasen bir ikinci varlık yoktur. Bu yüzden, yargı ve ulu mahşer
bu dünyadadır.
Hakikat Kapısı makamları;
alçak gönüllü olmak,
kimsenin ayıbını görmemek,
her türlü iyiliği yapabilmek,
yaratılanı sevmek,
tüm insanları bir görmek,
birliğe yönelmek,
gerçeği gizlememek,
manayı bilmek,
sırrı öğrenmek,
gönül kırmamak,
can almamak,
kin tutmamak,
kimseye düşman olmamak,
tarikatın gereklerini yerine getirmektir.
4 Kapıdan 40 makama geçmeyen
İşleğini 72den 73e seçmeyen
İster Seyid-i Saadet Evlad-ı Resul
İster İsm-i Şah talibiyim desin, ne fayda (FEDAÎ)